Sevimli Kartal, Cesur Kızılgerdan!

Yiğit Ahmet Kurt
4 min readMay 13, 2021

Birini ilk gördüğümüzde edindiğimiz olumlu izlenim, diğer birçok özelliği üzerine de olumlu şeyler düşünmemize neden oluyor. Çekici bulduğumuz biri, aynı zamanda daha zeki, daha dürüst, daha başarılı hissettirebiliyor. Henüz diğer özelliklerinden bihaber olsak da tek bir olumlu dayanak noktasından hareketle, bilmediğimiz yönlerine de olumluluk atfettiğimiz bu durum halo etkisi olarak tanımlanıyor.

Bu etki genelde gözün gördüğü (göze hitap eden, gönle de hitap ediyor!), belki ardından kulağın duyduğu gibi fiziksel özelliklerden beslense de, kitabını çok sevdiğin yazarın sözcüklerinden veya izlemeye bayıldığın aktristin oyunculuğundan kendi karakterlerine yol alması gibi de karşımıza çıkabiliyor. Sevdiği edebiyatçının “edepsizlikleri” ardından şok yaşayan az mı kişi var? “Sanat eseri, sanatçıdan bağımsız mıdır?” tartışmaları niye hiç bitmiyor?

Halo etkisiyle literatürdeki ilk karşılaşma da, 1907 yılında Amerikalı psikolog Frederick L.Wells’in, yazarların edebi erdemleri üzerine bir çalışmasında olmuş. Ancak deneysel kanıtlarla ilk tanıyan ve tanımlayan ise, 1920 yılındaki çalışmasıyla yine bir Amerikalı psikolog olan Edward Thorndike. Edward Thorndike bu deneyinde askerleri seçmiş. Üst rütbeli askerlerden, liderlik yeteneği ve zekalarına göre astlarını değerlendirmelerini ve derecelendirmelerini istemiş. Sonuçlara baktığında astlarında gördükleri üstünlükler ile fiziksel görünümleri arasında birebir ilişki olduğunu fark etmiş. Örneğin uzun boylu, yakışıklı bir asker, içlerindeki en zeki olanı olarak belirlenmiş. En sadık ve güvenilir bulunanlar da fiziki olarak en güçlü ve kaslı görünüme sahip olan astlarmış.

Askeriye, şüphesiz bu deneyi yapmak için oldukça iyi bir tercih olsa da, halo etkisinin insanın olduğu her yerde var olan bir etki olduğu gerçeğini bastıramaz. Şurada, bazıları için yapılmış deneylerin biraz daha detaylarını bulabilecek olmanızla birlikte;

  • Bir sınıfta öğretmenin öğrencisini değerlendirirken kullandığı ifadelerde ve hatta aynı kağıda verdiği daha yüksek notta,
  • Bir restorandaki çalışanlar içerisinde daha çekici bulunan çalışanın bir yılda yaklaşık 1260 dolar daha fazla bahşiş alıyor olmasında (işyerlerindeki terfi/zam kararlarındaki etkisinde),
  • Bir makaleyi değerlendirmesi istenen ayrı gruplarda, makelenin yazarı olarak verilen iki ayı fotoğrafta, çekici bulunan yazarın en olumlu yorumları almasında,
  • Çekici bulunan erkek ve kadınların, aynı zamanda daha zeki, daha arkadaş canlısı, daha komik bulunduğu onca diğer çalışmada,
  • Hatta, aynı suçtan yargılansalar da “fiziki üstünlükleri” nedeniyle daha az ceza alan (ya da hiç almayan) onca dava örneğinde de bu etkiyi görebiliyoruz. Çekicilik, hoşgörüyü de artırıyor!

Aslında literatürde tanımı ile karşımıza çıkışı 1900’lerde olsa da, biz halo etkisini 1200’lerin Nasrettin Hoca’sından da biliyoruz; “Ye Kürküm Ye Etkisi” olarak.

İnsanın irrasyonel hallerinden veya evrimsel süreçte zihinde oluşturduğu kısa yollarından biri olan halo etkisinin arızaları, sadece insan-insan değil, insan-nesne ilişkisinde de boy gösteriyor. Yine sınıfa girecek olursak, aynı içeriğe sahip iki kağıttan daha güzel el yazısı ile yazılmış olan kağıdın daha yüksek not alma potansiyeli örneği veya manavda kasa içerisinde yan yana duran iki elmadan, aslında besin değeri ve lezzet olarak bir farkları olmamasına (ve hatta belki “çirkin” olanın daha leziz olacak olmasına) rağmen, rengi ve şekliyle arzı endam eden elmanın seçimde hep galip gelecek olan olması örneği gibi.

Belki çok daha farklı boyutlardan da ele alınabilir ama Kuşların Felsefesi (Domingo Yayınları) adlı kitaptaki satırlarda karşılaştığım ve daha önce üzerine düşünmediğimi fark ettiğim bir boyutundan bahsetmek içindi aslında bu uzun girizgah. Kitabın yazarları Philippe J. Dubois ve Elise Rousseau, insanların etrafındaki hayatı insanbiçimsel (antropomorfik) bir bakışla görmeye bayılmalarını eleştirirken kartalı örnek veriyor.

“Güven ve iktidarın sembolü (adeta kuşların “kralı” olan) kartalı ele alalım.” diye başlayarak devam ediyorlar:

“Amblem olarak kartalı seçen sayısız ülke ve siyasi parti vardır. Yırtıcı kuşların çoğu gibi, onun da havayla ve engellerle oynayan uçuşu görkemlidir kuşkusuz. Sarı gözleri ona sert, donduran (“erkeksi” denebilir mi?) bir bakış verir. Benzersiz görüşü (ünlü “kartal bakışı”) sayesinde, yüzlerce metre yükseklikten en küçük hareketi bile algılar. Ancak mucize, gagasını açıncaya kadar devam eder: Çıkardığı sesler anca dişsiz birininki kadar zariftir. Dahası, kartal en az çaba taraftarıdır;…avını yakalamak için en az çabayı, daha az riskli yolları seçer. …Bölgesini savunmak söz konusu olduğunda, tabansız olduğunu söylemek biraz abartılı olsa da pek cesur olduğu iddia edilemez.”

Devamında da, insan doğadan aktarma yapacaksa, amblemde yer almayı en az kartal kadar ve hatta ondan daha çok hak edeni işaret ediyor:

Sevimlilik ile Cesaret Aynı Bünyede Buluşamaz mı!? (Görsel kaynak: https://www.nhm.ac.uk/discover/robin-erithacus-rubecula.html)

“Eğer gaye gerçek cesaretin simgesini bulmak, savaşçı bir kuş seçmekse kızılgerdan da bir o kadar işlerini görür. Zira onun bahçe sevdalısı havalarının ardında tam bir kavgacı yatar. Yerini koruyan ve başka hiçbir şeyden bir komşunun gelip bölgesine adım atması kadar rahatsız olmayan küçük bir tüy yumağıdır. Öte yandan başkasının çiçek tarhına dalmaya bayılır. Tam bir kavga tutkunudur ve bunu, melodik ve melankolik şarkısıyla duyurur. Kendi bölgesini savunmak konusunda öyle tez canlıdır ki bir pencereden ya da dikiz aynasından yansıyan kendi görüntüsüyle bile kavga etmeye hazırdır! Ama bir bayrağın veya kılıcın üzerinde yer alan on dört santimlik bir kızılgerdanın, iki metreden fazla kanat açıklığıyla krallara yaraşır bir kartal kadar havası elbette yoktur.”

Fransız komedyen Coluche’ün “çünkü iki ayağı bokta hala şarkı söyleyebilen tek hayvan” sözüne de atıfla verdikleri horoz örneği de aynı lezzette. Kümeste mesele savaş olduğunda, kümes hayvanlarından kazın tam bir bekçi köpeği olduğunu, aksine horozun korktuğunda çığlıklar atarak kaçtığını anlatmaları ardından, Fransa bayrağında kaz değil de horozun yer almasını “…oysa horoz, parlak tüylerin, mağrur bir duruşun, piliçlerinin ortasında bir Don Juan yaşantısının teminatıydı!” sözleriyle anlamlandırıyorlar.

Nasrettin Hoca’nın kürkünü bu sefer tüyle anma vakti…

Örnek vererek aynı şeyleri yinelemenin anlamı olmasa da, bitirirken halo etkisinin zıt kardeşi horn etkisini de anmadan geçmeyeyim. Olumsuz bir özelliğini dayanak noktası yaparak diğer özelliklerine de olumsuzluk atfetme hali. Her hareketi batanlara, ağzıyla kuş tutsa yaranamayacaklara da selam olsun.

--

--