Kadınlar Harita Okuyamaz. Yok Ya?*
1998 yılında yayımlanan ve kısa sürede popülerleşerek tüm dünyada 12 milyon adet satan “Why Men Don’t Listen & Women Can’t Read Maps (Erkekler Neden Laf Dinlemez ve Kadınlar Neden Harita Okuyamaz)” adlı kitapta, Avustralyalı yazarlar Barbara ve Allan Pease çifti, cinsiyetleri çarpıştırırken (kitabın adına da uzandığı görülen) haritalar konusunda erkekleri epey bir üstün nitelemişler. “Kadınların uzamsal becerileri iyi değil,” tespitlerini “çünkü erkeklerden başka şeyin pek peşinden koşmadan evrimleşmişler.” görüşleriyle desteklemişler! “Herhangi bir alışveriş merkezinin çok katlı otoparkına gidin de arabasını bulmak için çaresizce bakınan, alışverişini yapmış kadınları bir görün.” gibi laflara dahi cüret edebilmişler.
12 milyon satan bu kitabı okumadım, hatta adını da duymamıştım. Bu satırlarına, Simon Garfield’ın “Harita Üzerinde — Kâşifler, Dâhi Haritacılar ve Hiç Var Olmamış Dağlar” adlı leziz kitabında rastladım. Simon Garfield, “Kadınlar Harita Okuyamaz. Yok Ya?” başlığı ile ayırdığı bir ara bölümde, bu kitap yanı sıra 70’li yıllardan 90’lı yıllara farklı makale ve bildirilerden de örnekler verirken hepsinin ortak yanının; büyük bilişsel beceriler, yön bulma ve haritalar söz konusu olduğunda erkeklerin avantajlı olduğu sonucuna varan psikoloji araştırmaları olduklarını söylüyordu. Ama ardından bu ara bölüme verdiği başlığın “Yok Ya?” kısmına geçip; “iyi ama ya bunların dizginlerinden boşanmış bir önyargının ötesinde, çok basit bir açıklaması varsa? Ya kadınlar ve erkekler haritaları mükemmelen ama bir birinden farklı biçimde okuyorlarsa?” haklı şüpheciliğini sergiliyor ve bu şüphesini “Ya kadınların harita okumakta zorlanmasının nedeni, haritaları erkeklerin erkekleri düşünerek tasarlamasıysa?” şeklindeki can alıcı sorusuyla tamamlıyordu.
Aynı şüpheye sahip bilim insanlarınca yapılmış birçok çalışma, gerçekten de durumun bu olduğunu ortaya koymuş. Özellikle 1999 yılında California Üniversitesi’nin coğrafya, psikoloji ve antropoloji bölümü akademisyenleri birlikteliğiyle gerçekleştirilen çalışma hem yöntemi, hem sonuçları ile bu çalışmaların güzel örneklerinden. Bu çalışmada katılımcılara önce, üzerinde bazı önemli noktaları da içeren bir harita verip incelemeleri isteniyor ve ellerinden alındıktan sonra kendi haritalarını çizmeleri isteniyor. Sonrasında katılımcıların üniversite yerleşkesinin bir kısmında yürüyerek dolaşmaları ve ardından katılımcılara bölgenin bir haritası verilerek izledikleri rotayı yazmaları isteniyor. Ve bu çalışmanın sonunda erkek ve kadınların sonuçlarını karşılaştırılarak şunu söylüyorlar: kadınlar da erkekler kadar harita okuyabiliyorlar ama biraz farklı okuyorlar. Erkekler mesafe tahmini ve geleneksel pusula yönlerini belirleme gibi görevlerde daha iyiyken mesela, kadınların önemli noktalar fark etme, bazı sözel betimleme testleri gibi diğer konularda daha iyi olduğu sonucuna varıyorlar. Bu (ve benzeri sonuçlar veren) çalışmalar da sorunu arayan bilim insanlarını aynı yere çıkarıyor: “sorun, kadınların yön bulmada sorunu olmasa da, yön bulurken kullanmaları söylenen yöntemin sorunlu olması olabilir!”
Bu tarz deneyler, sonrasında da devam ettirilmiş ve artık bugün yön bulmada kadın erkek farkına itiraz eden çok az psikolog olduğunu söylüyor Garfield. Hâlâ yeteri kadar bilinmeyen konuysa farklılığın nasıl meydana geldiği derken buna yönelik en mantıklı kurama da yer veriyor:
“Değişikliğin kökeni Afrika düzlüklerine, avcı-toplayıcılara uzanıyor olabilir. Bu kurama göre erkeklerin ve kadınların beyinleri yön bulma becerileri aracılığıyla ama farklı bir biçimde gelişti. Erkekler geniş düzlükleri tarayarak iz sürüp av kovalarken, kadınlar genelde kök ve yemişlerle uğraşıp nirengi noktalarından yardım alan belleğin yardımıyla toplama becerilerine ağırlık verdiler. Oysa iki boyutlu düzlem halindeki geleneksel harita, avcıların avcılar için tasarladığı bir şey. Toplayıcı kadınlar bundan çok şey çıkaramıyor. Fakat üç boyutlu haritalar işin içine girince –ister önemli noktaların kâğıt üstünde vurgulandığı panoramik görüntüler olsun, ister ekrandaki dijital görüntüler- önlerindeki yol ansızın daha anlaşılır hale geliyor.”
Elbette artık bugün navigasyona dönüşmüş haritalar çağında böyle bir tasarım ihtiyacı yok. Kadın-erkek herkes sadece adresi girip yönlendirmeleri takip ediyor, o kadar. Ama konumuz harita mı esasen? Mesnetsiz önyargılarla, içi boş kibirle dolu zihinler için süpürge görevi gören bilgiler bunlar.
Hemen her durumda lazım olduğu gibi, elbette konu özelinde -yani tasarım açısından bakarsak da- bu bilinç önemini koruyor. Mesela geçenlerde DejaNoir’in şu paylaşımı ile kadınların trafik kazalarında yaralanma ve ölüm oranlarının daha fazla olduğunu ve bunun emniyet kemeri ve koltukların erkeklere göre tasarlanması kaynaklı olduğunu öğrenmiştim. DejaNoir’in verdiği bu bilginin yer aldığı makaleye de göz atacak olursanız, yaşamsal riski de dahil sağlığını koruyabilmek adına, kendilerine göre çelik yelek tasarlanmadığı için göğüs küçültmek zorunda kalan kadın polis gibi hikayelerle de karşılaşacaksınız.
Kim bilir düşünsek, araştırsak daha ne örneklere varırız…
Bonus:
Mesela, harita okumak için hiçbir bağlam olmaksızın yalnızca “erkekler harita okumada daha iyidir” inancına sahip olmak bile tek başına harita okuma deneylerinde erkeklerin daha iyi performans göstermesine neden olabiliyormuş. Yeri geldiğinde, klişelerin yıkılması bile durumu değiştirmeye yetebiliyor.