Bu Hasret Bizim

Yiğit Ahmet Kurt
4 min readMay 9, 2021

--

“Salgının nasıl öldürdüğünü anladık. Anlayınca çabuk alıştık rakamlara. Ölenlerin yasını tutmadık. Yasını tutmayınca kavrayamadık neler neler kaybettiğimizi.

Şimdiye kadar yapılanlar çabucak rakamları kanıksamak, kaybettiklerimizi hızlıca unutmak dışında hiç bir işe yaramadı”

Geçenlerde böyle yazmıştı Agah Aydın; henüz ilk kaybımızı verdiğimizde yaşlı gözlerle söylenip, yaşlı gözlerle dinlenen “bugün ilk hastamı kaybettim, 89 yaşında bir beyefendi…” ile başlayıp “bugün yaklaşık(üzerinde/yakın) 300 can kaybettik” hissizleşmesine, alışmışlığına varan süreci özetlerken.

New York Times, ülkelerindeki Covid-19 kaynaklı ölümler yüz bine yaklaştığında tarihi bir sayı hazırlamıştı. “Onlar sadece bir listedeki isimler değildi. Onlar bizdi.” yazıyordu kapak sayfasının alt başlığında. Ve o başlık altında hayatını Covid-19 nedeniyle kaybetmiş bin kişi sıralanıyordu; çubuklu, daireli, sayılı verilerle değil, isimleriyle birlikte. İç sayfalar da binlerce diğer isimle devam ediyordu…

https://twitter.com/nytimes/status/1264427825639063553?s=20

Basılı gazeteleri yanı sıra dijital tarafta da anmışlardı o isimleri. İsimleri yanına ayırt edici bazı özelliklerini de ekleyerek.

https://www.nytimes.com/interactive/2020/05/24/us/us-coronavirus-deaths-100000.html

Bu işe imza atan editörlerden Simone Landon, “Her insan özel ve eşsiz bir bireydi. Onları hatırlatmak için yaptık” derken, bir diğer editör Marc Lacey, “İnsanların yüz yıl sonra baktıklarında şu an neler yaşadığımızı görmeleri için böyle bir şey yapmak istedik” diyordu.

Geçenlerde de İngiltere’de “Covid-19’dan Yakınlarını Kaybeden Aileler İçin Adalet” adlı bir grup, salgından hayatını kaybedenler anısına bir kampanya düzenledi. İngiltere Parlamento Binası karşısında yer alan duvara, hayatını kaybeden her bir kişi için kalp çizmeye başladılar. Çizilmesi planlanan yüz elli bin kalp sadece bir şekil olarak değil, içlerinde kalbin sahiplerini de yaşatmayı arzu eden bir kampanya. Grubun kurucularından Matt Fowler “Her kalp ayrı ayrı elle boyanmıştır ve tamamen benzersizdir; tıpkı kaybettiğimiz sevdiklerimiz gibi.sözleriyle anlamlandırdığı bu anıt da hem kaybedilenler, hem kaybedenler adına geleceğe önemli bir mesaj taşıyacak kuşkusuz.

Ölümlülük ile mücadele eden Anders Sandberg’den not aldığım bir söz var;

“Eşsizliğimiz, biriktirdiğimiz bir şeydir. Bir kişinin ölümü bu yüzden çok kötüdür.”

NY Times editörü Simone Landon’ın, “Her insan özel ve eşsiz bir bireydi. Onları hatırlatmak için yaptık.” motivasyonunu da daha bir anlamlandıran bu eşsizlik tanımı, yaşamın biriktirilen bir şey olmasını hatırlamak, her bir kaybı daha da anlamlı kılıyor. Ölümün dünyadan eşsiz bir yaşamı alması yanı sıra yanında götürdüğü birikmişlikleri, o yaşamın dokunduğu, bir anlam kattığı onca farklı yaşamdaki değişimleri, kalanlardan eksilttikleri… Üzerine düşünülesi az şeyler midir? Göçüp giden bir hayat, kaç hayatı değiştirir?

O yüzdendir, yalnızca gidene minnet ve hasretten değil, kalana güç ve anlam vermesi için de, geleceğe öğretmek için de anmak/unutmamak gerek. Hayat elbet devam edecek ve evet “insan alışıyor”. Ancak hissederek devam etmek başka, hissizlik bambaşka bir tercih.

Judi Dench, “My Passions For Trees” adlı harika belgeselde, eşini, dostunu; bir sevdiğini kaybettiğinde, her biri için ormanına bir ağaç diktiğini söylüyor. Kaybettiği bir sevdiği için ormanına bir ağaç dikip, ona adını veriyor. Aynı isimli bir ağaç ile yaşatıyor onu ve orman yürüyüşlerinde onlarla hasret gideriyor.

“Hatırlamakla ilgili bir şey bu. Benim için yaşayan bir şey, devam eden bir şey. İşte bu sayede onları hatırlayıp orada kalmazsın. Onları hatırlarsın ve anıları yaşamaya ve daha da harika olmaya devam eder.” diyor Judi Dench. İlham veriyor…

https://www.gain.tv/v/wjFpGkv7/judi-dench-my-passion-for-trees

Covid-19 nedeniyle kaybettiğimiz her bir hayat için için bir ağaç ve o ağaçların yükselttiği bir orman. Her biri ismiyle var olan ağaçlar. Gidenler, kalanlar, gelenler ve gelecekler için anlamlı bir hatıra… Ülkenin dört bir yanına serpilmiş, yalnızca bir tabeladan ibaret; samimiyetsiz hatıraların ağaçsız ormanları gibi değil ama. Tek ve hür ağaçların, kardeşçesine büyüdüğü bir orman.

Daha güzel nasıl anar, yüz yıl sonrasına daha anlamlı nasıl anlatırız bu günleri bilemiyorum. Ve yine, her ne kadar bu kısmı maalesef pek hatırlanıp, anılmasa da HIV, Ebola, Zika, sarı humma ve diğer birçokları gibi Coronavirüs’ün de insana geçişinin ana nedenin ormansızlaşma olduğunu hatırladığımızda, anlamına anlam katmayacak mıdır?

--

--

Yiğit Ahmet Kurt
Yiğit Ahmet Kurt

No responses yet